RÜYA
GİBİ ŞEHİR: ESKİŞEHİR
Uzun zamandır gezip görmek
istediğim, hakkında çok övgüler duyduğum; İç Anadolu’nun kalbi, incisi, en
değerlisi denilen şehir Eskişehir’e sonunda yolum düştü! Söylenenlerden daha
bile güzel bulduğum, hatta favori listemde İstanbul’un akabine koyabileceğim
Eskişehir’i, arkadaşım ile yaptığım 2 günlük gezi planım dahilinde,
yolculuğumun başlangıcından sonuna kadar her şey (ücretler bile) dahil anlatmaya
çalışacağım.
17 Kasım 2016, Perşembe
Sabah 06:00’da uyanıp dün
geceden hazırladığım sırt çantamı ve elbette fotoğaf makinemi alıp 06:30 civarı
Şişli’deki evimden çıkıyor ve yol arkadaşım ile buluşuyorum. 07:00 motoru Kadıköy’e
geçiyoruz. Tost + çay (5₺) ile yaptığımız kahvaltı sonrası metroya biniyor
ve Pendik durağında inip yaklaşık 10 dk yürüdükten sonra tren garına giriyoruz.
08:55 hızlı treni için ödediğimiz ücret 36,5₺. Yüksek Hızlı Tren hızı itibariyle hayal
kırıklığına uğratmadı değil, Bilecik durağına kadar trenin ortalama hızı 70
km/h civarındaydı, neyse ki Bilecik sonrası 250 km/h hızına ulaştı da toplamda
2,5 saatlik yolculuk ile Eskişehir Tren Garı’na vardık.
Trenden iner
inmez İç Anadolu’nun o can yakan soğuğu karşıladı bizi. İstanbul’dan alışık
olmadığımız kupkuru bir soğuk (hissedilen -5 civarı) bizleri şoka sokarken 3
gün önceden booking.com üzerinden rezervasyon yaptırdığımız Konuk Otel’e doğru Mustafa
Kemal Caddesi üzerinde yürümeye başlıyoruz. Sonbaharın sararttığı kavak
ağaçlarıyla örülü geniş bir cadde burası, şu görüntü güzelliği anlatmaya yeter:
10
dakikalık dondurucu yürüyüşümüz sonrası 11:45 civarı otelimize ulaşıyoruz. Fakat
check-in saatinin 14:00 olduğunu öğrenince aslında yarın gezmeyi planladığımız
şehir merkezini bugüne alıyor ve Porsuk
Çayı kenarından geze geze şehri keşfetmeye başlıyoruz.
Çay
üzerinde hepsi birbirinden görkemli onlarca köprü... Şehre estetiklik
kazandıran heykeller... Sanatsal işlemeler, çay kenarına titizlikle ekilmiş ve
biçilmiş çimler... Bir an için Anadolu’nun orta yerinde olduğumu unutuyor ve
Avrupa’da Ren Nehri kenarında bir şehirde hissediyorum kendimi. Öyle güzel,
öyle sanatsal, her yer öyle naif ki!
Şehrin
cazibesinin vermiş olduğu ilk heyecan ve kendimizi kaybetmişçesine çektiğimiz
fotoğraflar ile unutmaya başladığımız soğuk çok geçmeden telefonlarımızı
kapatarak kendini hatırlatıyor bizlere. Evet şaka değil, aynı anda soğuktan
telefonlarımız kapandı! Hem kendimizi hem telefonlarımızı ısıtmak, hem de
acıkmış karınlarımızı doyurmak için çay kenarına sıralanmış kafelerden birine
giriyor ve hemen ısıtıcının altına oturuyoruz. Güzel bir hamburger menüsü (14₺) yiyip telefonlarımızı da kendine getirip otelimize
doğru yola koyuluyoruz. Çay kenarından ilerlemeye devam ederken şehrin kalbi Adalar semtinden de geçiyoruz. Köprüler
üzerindeki birbirinden ihtişamlı heykeller ‘beni de çek’ diye bağırıyorlar adeta.
Ve şehrin simgelerinden modern tramvaylar:
Avrupa
şehirlerinin de vazgeçilmezlerinden gezinti botları: Esbot (Fiyatı tam:5 indirimli:3.5₺ olan bu botları maalesef deneme fırsatı bulamadık)
Ortasından geçen tramvay
yolu ve döşenmiş Arnavut kaldırım taşları ile bence İstiklal Caddesi’ni andıran
İki Eylül Caddesi üzerinden de geçerek
otelimize varıyoruz.
Konaklayacağımız Konuk Otel için iki kişilik odada kahvaltı
dahil kişi başı 55₺ ödüyor ve odamıza yerleşiyoruz. Odalar
gayet temiz, eşyalar yeni döşenmiş ve son derece modern. Telefonlarımızı şarj
edip biraz da dinlendikten sonra sıkıca giyiniyor ve 14:30 civarı en merak ettiğim
yere, Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı’na gidiyoruz. Eskişehir Atatürk
Stadyum’unun arka tarafından kalkan minibüsler ile yaklaşık 15 dakikada parka
varıyoruz. (2.70₺) Parka
giriş ücretsiz. Parkın içinde bulunan 5 farklı merkeze farklı cüzi fiyatlar
ödeyerek girebiliyorsunuz. İlk olarak şehrin yeni simgelerinden biri haline
gelen Masal Şato’sunu gezerek başlıyoruz.
Bende içinden çok dış görüntüsü merak uyandırdığı için çekebildiğim
kadar fotoğraf çekiyor, kendim de aynı zamanda çekiliyorum. Masal Şato’sunun tadilat sebebiyle üst katları kapalı ve
turlar düzenlenemiyor. Maalesef giriş katı gezinmekle yetiniyoruz. (ücretsiz)
Parkın diğer bir noktası Korku
Gemisi. ( Tam:2₺ İndirimli:1₺) Fakat ilgimizi çok
çekmediğinden buraya uğramadan Bilim Deney
Merkezi’ne geçiyoruz. Açıkçası parkta en beğendiğimiz yer burası oluyor. İçerisinde
birbirinden önemli ve hayatımızı kolaylaştıran, çoğu fizik bilimine dayanan
buluşlar uygulamalı olarak sergileniyor. İndirimli olarak aldığımız giriş
bileti ise 2₺.
Ve son olarak İstanbul’daki AquaFlorya konsepti ile hizmete
sunulmuş olan Eti Sualtı Dünyası’nı
da 2₺ ödeyerek ziyaret ediyor
ve gerçekten yorulduğumuz için minibüse binip otele dönüyoruz. (2.70₺)
Günün yorgunluğu üstümüze tam olarak çökmeden birazcık
dinlenip yeniden şehir merkezine gidiyoruz. Acıkan karınlarımızı bu sefer yerel
bir lezzet ile doyuracağız: Çibörek! Eskişehir’in
en ünlü çibörekçilerinden olan Papağan
Çibörek’e giriyor ve birer porsiyon çibörek ile ayranımızı söyleyip
afiyetle yiyoruz. (12.50 + 1.50 = 14₺)
Eskişehir’de dolu dolu geçen ilk günümüzü böylelikle tamamlıyor ve
otelimize dönüyoruz.
18 Kasım 2016, Cuma
Gezimizin ikinci günü saat 09:00’da kahvaltı ile başlıyor. Bugunki
planımız şehrin tarihi semti Odunpazarı’nı
ve yapay plajı ile ünlü Kent Park’ı
gezmek. Otelimizde yaptığımız gayet tatmin edici bir kahvaltı sonrası 09:45
civarı check-out yapıp otelden çıkıyoruz. Sabahın erken saatleri olduğu için
hava daha bir dondurucu: hissedilen -7 derece! 10 dakikalık bir yürüyüş sonrası
tarihi Odunpazarı Evleri karşılıyor bizleri. Şehrin pek çok müzesi, kültür
merkezi, kültür dernek ve vakıfları bu bölgede toplanmış.
Mimarı olarak Safranbolu Evleri’ni andıran Odunpazarı Evleri büyükşehir belediyesinin çalışmaları sayesinde
turizme kazandırılmaya devam ediyor. Yapılan restorasyon çalışmaları ve çevre
düzenlemeleriyle bölge gerçekten yerli/yabancı turistlerin uğrak yeri konumuna
gelmiş bulunuyor. Ayrıca şehirdeki nerdeyse tüm müze ve turistik yerlerin giriş
ücretlerinin uygun fiyatlı oluşu ise takdire şayan.
Odunpazarı sokaklarında ilerlerken bölgenin bir diğer önemli noktası, Atlıhan El Sanatları Çarşısı’na
varıyoruz. Magnetlerden heykellere, tablolara, camdan sanat eserlerine pek çok
hediyelik eşya bulabileceğiniz çarşıdan ben de 3 adet magnet alıyorum. (5₺)
Odunpazarı bölgesinde her sokak nerdeyse farklı bir önemli
noktaya çıkıyor. Kurşunlu Camii ve
Külliyesi ziyaret edilesi bir başka önemli duraklardan biri. Bakımlı
yemyeşil bahçesi ve ihtişamlı yapısı ile Osmanlı’dan kalma önemli bir yapı Kurşunlu Camii ve Külliyesi.
Eskişehir’i gezerken dikkatimi en çok çeken şeylerden
biri şehrin neredeyse her yerine kondurulmuş heykeller. Şehre öyle güzel bir
estetik, öyle bir sanatsallık katıyorlar ki... Darısı tüm ülkenin başına!
Şehrin tarihi kısmını da hemen hemen gezdikten sonra
ülkemizin ilk balmumu heykel müzesi olan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykel
Müzesi’ne niayet sıra geliyor. Odunpazarı
Evleri’ne çok yakın konumda bulunan müze için yine 2₺ ödüyor ve çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere 130’dan fazla
önemli insanın balmumu heykellerinin sergilendiği müzeyi büyük bir merakla
geziyoruz.
Saat 12:00 civarı gezimizin büyük kısmı sonlanmış oluyor ve
önce otogardan otobüs biletlerimizi almak ve ardından otogaın hemen karşısında
bulunan Kent Park’ı gezmek için
tramvay durağına geçiyoruz. Tek geçişlik Esbilet için 2.70₺ ödüyor ve şehrin simgelerinden olan tramvaya
biniyoruz.
15 dakika içinde
Şehirlerarası Otobüs Terminali durağına iniyor ve Anadolu firmasından 30₺ ödeyerek 16:00 İstanbul’a
dönüş biletlerimizi alıyoruz. Terminalden çıkıp yolun karşı tarafına geçiyor ve
şehrin belki de en büyük parkı olan Kent Park’a giriyoruz. Havanın soğukluğu ve
hafta içi olmasından olsa gerek park neredeyse bomboş. Sonbaharla dökülen
kurumuş yapraklara basa basa, yeşilin içinde huzur dola dola, bol oksijen
içinde yürüyüşümüzü yapıyoruz
Birkaç yıl önce büyükşehir belediyesi tarafından yapılan ve
hizmete açılan, ülkede büyük ses getiren projelerden biri olan İç Anadolu’nun
ortasına yapılan plaj Kent Park’ın içinde bulunuyor. Porsuk Çayı’nın bir kısmı
bölünmüş ve çayın iki tarafına filtre takılarak ortada temiz su alanı
yaratılarak yapılan plaj gerçekten koskoca bir takdiri hak ediyor, bu kadarını
gerçekten beklemiyordum! Plaj tesisini ben değil, fotoğraflar anlatsın:
Gezmek çok hoş, çok güzel de soğuk kendini yeniden
hissettirmeye başlayınca park içinde bulunan çay bahçelerden birine giriyor ve
çay içerek ısınıyoruz. (1.5₺)
Yavaş yavaş karnımız acıktığından ve otobüs saatimiz de
yaklaştığından parkın içinde bulunan Rosa Luna Restaurant’a geçiyor ve ızgara
köfte + ayran ikilisi ile Kentpark gezimizi de sonlandırıyoruz. (15₺ + 3.5₺ = 18.5₺)
Otobüs Terminali’ne geri dönüyor ve İstanbul’a götürmek üzere
Eskişehir’in meşhur Met Helvası’ndan almayı da ihmal etmiyoruz. (5₺)
Son bir hesap yapmak gerekirse de toplayıp şöyle gelelim.
Dolu dolu geçen 2 günlük Eskişehir gezimin maliyeti 198.6₺. Yazması ve derlemesi bendendi, okuyup
değerlendirmesi de sizden olsun. Umarım işinize yarar.
Yaklaşık 5.5 saat süren otobüs yolculuğumuz boyunca bu güzeller
güzeli şehir aklımdaydı. Yolda yürürken selam veren sıcakkanlı amcaları, duruşlarıyla
dahi kendilerini belli eden güçlü cumhuriyetin kadınları, kültür seviyesini üst
düzeye çıkaran öğrencileri, tertemiz ve düzenli yolları, takdir edilesi
belediyesi ve daha sayamadığım pek çok özelliğinle masal gibiydin be
Eskişehir... Tavsiyem şöyle ki, gitmeyen gitsin, gidip gezmeyen gezsin, gezip
görmeyen de görsün efenim.
He unutmadan, I’ll be back güzel şehir, Eskişehir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder