19 Kasım 2016 Cumartesi

RÜYA GİBİ ŞEHİR: ESKİŞEHİR

RÜYA GİBİ ŞEHİR: ESKİŞEHİR
   
Uzun zamandır gezip görmek istediğim, hakkında çok övgüler duyduğum; İç Anadolu’nun kalbi, incisi, en değerlisi denilen şehir Eskişehir’e sonunda yolum düştü! Söylenenlerden daha bile güzel bulduğum, hatta favori listemde İstanbul’un akabine koyabileceğim Eskişehir’i, arkadaşım ile yaptığım 2 günlük gezi planım dahilinde, yolculuğumun başlangıcından sonuna kadar her şey (ücretler bile) dahil anlatmaya çalışacağım. 

17 Kasım 2016, Perşembe

Sabah 06:00’da uyanıp dün geceden hazırladığım sırt çantamı ve elbette fotoğaf makinemi alıp 06:30 civarı Şişli’deki evimden çıkıyor ve yol arkadaşım ile buluşuyorum. 07:00 motoru Kadıköy’e geçiyoruz. Tost + çay (5) ile yaptığımız kahvaltı sonrası metroya biniyor ve Pendik durağında inip yaklaşık 10 dk yürüdükten sonra tren garına giriyoruz. 08:55 hızlı treni için ödediğimiz ücret 36,5. Yüksek Hızlı Tren hızı itibariyle hayal kırıklığına uğratmadı değil, Bilecik durağına kadar trenin ortalama hızı 70 km/h civarındaydı, neyse ki Bilecik sonrası 250 km/h hızına ulaştı da toplamda 2,5 saatlik yolculuk ile Eskişehir Tren Garı’na vardık.


Trenden iner inmez İç Anadolu’nun o can yakan soğuğu karşıladı bizi. İstanbul’dan alışık olmadığımız kupkuru bir soğuk (hissedilen -5 civarı) bizleri şoka sokarken 3 gün önceden booking.com üzerinden rezervasyon yaptırdığımız Konuk Otel’e doğru Mustafa Kemal Caddesi üzerinde yürümeye başlıyoruz. Sonbaharın sararttığı kavak ağaçlarıyla örülü geniş bir cadde burası, şu görüntü güzelliği anlatmaya yeter:


10 dakikalık dondurucu yürüyüşümüz sonrası 11:45 civarı otelimize ulaşıyoruz. Fakat check-in saatinin 14:00 olduğunu öğrenince aslında yarın gezmeyi planladığımız şehir merkezini bugüne alıyor ve Porsuk Çayı kenarından geze geze şehri keşfetmeye başlıyoruz.


Çay üzerinde hepsi birbirinden görkemli onlarca köprü... Şehre estetiklik kazandıran heykeller... Sanatsal işlemeler, çay kenarına titizlikle ekilmiş ve biçilmiş çimler... Bir an için Anadolu’nun orta yerinde olduğumu unutuyor ve Avrupa’da Ren Nehri kenarında bir şehirde hissediyorum kendimi. Öyle güzel, öyle sanatsal, her yer öyle naif ki!  



Şehrin cazibesinin vermiş olduğu ilk heyecan ve kendimizi kaybetmişçesine çektiğimiz fotoğraflar ile unutmaya başladığımız soğuk çok geçmeden telefonlarımızı kapatarak kendini hatırlatıyor bizlere. Evet şaka değil, aynı anda soğuktan telefonlarımız kapandı! Hem kendimizi hem telefonlarımızı ısıtmak, hem de acıkmış karınlarımızı doyurmak için çay kenarına sıralanmış kafelerden birine giriyor ve hemen ısıtıcının altına oturuyoruz. Güzel bir hamburger menüsü (14) yiyip telefonlarımızı da kendine getirip otelimize doğru yola koyuluyoruz. Çay kenarından ilerlemeye devam ederken şehrin kalbi Adalar semtinden de geçiyoruz. Köprüler üzerindeki birbirinden ihtişamlı heykeller ‘beni de çek’ diye bağırıyorlar adeta. 


Ve şehrin simgelerinden modern tramvaylar:


Avrupa şehirlerinin de vazgeçilmezlerinden gezinti botları: Esbot (Fiyatı tam:5 indirimli:3.5₺ olan bu botları maalesef deneme fırsatı bulamadık)


Ortasından geçen tramvay yolu ve döşenmiş Arnavut kaldırım taşları ile bence İstiklal Caddesi’ni andıran İki Eylül Caddesi üzerinden de geçerek otelimize varıyoruz.


Konaklayacağımız Konuk Otel için iki kişilik odada kahvaltı dahil kişi başı 55₺ ödüyor ve odamıza yerleşiyoruz. Odalar gayet temiz, eşyalar yeni döşenmiş ve son derece modern. Telefonlarımızı şarj edip biraz da dinlendikten sonra sıkıca giyiniyor ve 14:30 civarı en merak ettiğim yere, Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı’na gidiyoruz. Eskişehir Atatürk Stadyum’unun arka tarafından kalkan minibüsler ile yaklaşık 15 dakikada parka varıyoruz. (2.70₺) Parka giriş ücretsiz. Parkın içinde bulunan 5 farklı merkeze farklı cüzi fiyatlar ödeyerek girebiliyorsunuz. İlk olarak şehrin yeni simgelerinden biri haline gelen Masal Şato’sunu gezerek başlıyoruz.  Bende içinden çok dış görüntüsü merak uyandırdığı için çekebildiğim kadar fotoğraf çekiyor, kendim de aynı zamanda çekiliyorum. Masal Şato’sunun tadilat sebebiyle üst katları kapalı ve turlar düzenlenemiyor. Maalesef giriş katı gezinmekle yetiniyoruz. (ücretsiz)

 

Parkın diğer bir noktası Korku Gemisi. ( Tam:2₺ İndirimli:1₺) Fakat ilgimizi çok çekmediğinden buraya uğramadan Bilim Deney Merkezi’ne geçiyoruz. Açıkçası parkta en beğendiğimiz yer burası oluyor. İçerisinde birbirinden önemli ve hayatımızı kolaylaştıran, çoğu fizik bilimine dayanan buluşlar uygulamalı olarak sergileniyor. İndirimli olarak aldığımız giriş bileti ise 2₺.


Ve son olarak İstanbul’daki AquaFlorya konsepti ile hizmete sunulmuş olan Eti Sualtı Dünyası’nı da 2₺ ödeyerek ziyaret ediyor ve gerçekten yorulduğumuz için minibüse binip otele dönüyoruz. (2.70₺)

Günün yorgunluğu üstümüze tam olarak çökmeden birazcık dinlenip yeniden şehir merkezine gidiyoruz. Acıkan karınlarımızı bu sefer yerel bir lezzet ile doyuracağız: Çibörek! Eskişehir’in en ünlü çibörekçilerinden olan Papağan Çibörek’e giriyor ve birer porsiyon çibörek ile ayranımızı söyleyip afiyetle yiyoruz. (12.50 + 1.50 = 14₺)


Eskişehir’de dolu dolu geçen ilk günümüzü böylelikle tamamlıyor ve otelimize dönüyoruz.

18 Kasım 2016, Cuma

Gezimizin ikinci günü saat 09:00’da kahvaltı ile başlıyor. Bugunki planımız şehrin tarihi semti Odunpazarı’nı ve yapay plajı ile ünlü Kent Park’ı gezmek. Otelimizde yaptığımız gayet tatmin edici bir kahvaltı sonrası 09:45 civarı check-out yapıp otelden çıkıyoruz. Sabahın erken saatleri olduğu için hava daha bir dondurucu: hissedilen -7 derece! 10 dakikalık bir yürüyüş sonrası tarihi Odunpazarı Evleri karşılıyor bizleri. Şehrin pek çok müzesi, kültür merkezi, kültür dernek ve vakıfları bu bölgede toplanmış. 


Mimarı olarak Safranbolu Evleri’ni andıran Odunpazarı Evleri büyükşehir belediyesinin çalışmaları sayesinde turizme kazandırılmaya devam ediyor. Yapılan restorasyon çalışmaları ve çevre düzenlemeleriyle bölge gerçekten yerli/yabancı turistlerin uğrak yeri konumuna gelmiş bulunuyor. Ayrıca şehirdeki nerdeyse tüm müze ve turistik yerlerin giriş ücretlerinin uygun fiyatlı oluşu ise takdire şayan.

Odunpazarı sokaklarında ilerlerken bölgenin bir diğer önemli noktası, Atlıhan El Sanatları Çarşısı’na varıyoruz. Magnetlerden heykellere, tablolara, camdan sanat eserlerine pek çok hediyelik eşya bulabileceğiniz çarşıdan ben de 3 adet magnet alıyorum. (5)


Odunpazarı bölgesinde her sokak nerdeyse farklı bir önemli noktaya çıkıyor. Kurşunlu Camii ve Külliyesi ziyaret edilesi bir başka önemli duraklardan biri. Bakımlı yemyeşil bahçesi ve ihtişamlı yapısı ile Osmanlı’dan kalma önemli bir yapı Kurşunlu Camii ve Külliyesi.

Eskişehir’i gezerken dikkatimi en çok çeken şeylerden biri şehrin neredeyse her yerine kondurulmuş heykeller. Şehre öyle güzel bir estetik, öyle bir sanatsallık katıyorlar ki... Darısı tüm ülkenin başına! 


Şehrin tarihi kısmını da hemen hemen gezdikten sonra ülkemizin ilk balmumu heykel müzesi olan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykel Müzesi’ne niayet sıra geliyor.  Odunpazarı Evleri’ne çok yakın konumda bulunan müze için yine 2₺ ödüyor ve çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere 130’dan fazla önemli insanın balmumu heykellerinin sergilendiği müzeyi büyük bir merakla geziyoruz.

Saat 12:00 civarı gezimizin büyük kısmı sonlanmış oluyor ve önce otogardan otobüs biletlerimizi almak ve ardından otogaın hemen karşısında bulunan Kent Park’ı gezmek için tramvay durağına geçiyoruz. Tek geçişlik Esbilet için 2.70₺ ödüyor ve şehrin simgelerinden olan tramvaya biniyoruz.


15 dakika içinde Şehirlerarası Otobüs Terminali durağına iniyor ve Anadolu firmasından 30₺ ödeyerek 16:00 İstanbul’a dönüş biletlerimizi alıyoruz. Terminalden çıkıp yolun karşı tarafına geçiyor ve şehrin belki de en büyük parkı olan Kent Park’a giriyoruz. Havanın soğukluğu ve hafta içi olmasından olsa gerek park neredeyse bomboş. Sonbaharla dökülen kurumuş yapraklara basa basa, yeşilin içinde huzur dola dola, bol oksijen içinde yürüyüşümüzü yapıyoruz


Birkaç yıl önce büyükşehir belediyesi tarafından yapılan ve hizmete açılan, ülkede büyük ses getiren projelerden biri olan İç Anadolu’nun ortasına yapılan plaj Kent Park’ın içinde bulunuyor. Porsuk Çayı’nın bir kısmı bölünmüş ve çayın iki tarafına filtre takılarak ortada temiz su alanı yaratılarak yapılan plaj gerçekten koskoca bir takdiri hak ediyor, bu kadarını gerçekten beklemiyordum! Plaj tesisini ben değil, fotoğraflar anlatsın:


Gezmek çok hoş, çok güzel de soğuk kendini yeniden hissettirmeye başlayınca park içinde bulunan çay bahçelerden birine giriyor ve çay içerek ısınıyoruz. (1.5₺)

Yavaş yavaş karnımız acıktığından ve otobüs saatimiz de yaklaştığından parkın içinde bulunan Rosa Luna Restaurant’a geçiyor ve ızgara köfte + ayran ikilisi ile Kentpark gezimizi de sonlandırıyoruz. (15₺ + 3.5₺ = 18.5₺)

Otobüs Terminali’ne geri dönüyor ve İstanbul’a götürmek üzere Eskişehir’in meşhur Met Helvası’ndan almayı da ihmal etmiyoruz. (5₺)

Son bir hesap yapmak gerekirse de toplayıp şöyle gelelim. Dolu dolu geçen 2 günlük Eskişehir gezimin maliyeti 198.6₺. Yazması ve derlemesi bendendi, okuyup değerlendirmesi de sizden olsun. Umarım işinize yarar.

Yaklaşık 5.5 saat süren otobüs yolculuğumuz boyunca bu güzeller güzeli şehir aklımdaydı. Yolda yürürken selam veren sıcakkanlı amcaları, duruşlarıyla dahi kendilerini belli eden güçlü cumhuriyetin kadınları, kültür seviyesini üst düzeye çıkaran öğrencileri, tertemiz ve düzenli yolları, takdir edilesi belediyesi ve daha sayamadığım pek çok özelliğinle masal gibiydin be Eskişehir... Tavsiyem şöyle ki, gitmeyen gitsin, gidip gezmeyen gezsin, gezip görmeyen de görsün efenim.

He unutmadan, I’ll be back güzel şehir, Eskişehir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder